1983 Sonrası Kıbrıs Çatışması
Akdeniz’in suyuyla beslenen Kıbrıs Adası, Türkiye için jeopolitik bir öneme sahiptir. Kıbrıs adası tarihi çok eskiye dayanan bir adadır. Kıbrıs’a taraf olan devletlerden birisi de Yunanistan’dır. Yunanistan’ın Kıbrıs’ı kendi topraklarına katmak istemesi sonucu ENOSİS ile Kıbrıs sorununu başlamıştır. Bu mesele yıllardır Türkiye Yunanistan arasında ciddiyetini koruyarak bu güne kadar gelmiştir. Ben bu çalışmamda Kıbrıs Adasının 1980 dönemi sonrasındaki Kıbrıs Çatışmasını çatışmaya taraf olan Kıbrıs Türkleri, Kıbrıs Rumları, Türkiye , İngiltere, AB ve BM in bu çatışmaya olan etkilerini inceleyerek çatışmanın zaman içindeki durumunu ve bu çatışmanın çözümüne yönelik çalışmaları,müdahaleleri analiz edeceğim. Çatışmalarda önemli olan çatışmaların yönetimidir. Çatışma çözümünde ilk olarak çatışmayı ortaya çıkaran faktörlere dikkat etmeliyiz. Kıbrıs çatışmasında en önemli faktör olarak Kıbrıs Adasının stratejik konumunu, adadaki tarafların birbirlerine olan yaklaşımları ve çevresel faktörleri ele alabiliriz. Çatışma yönetimi oldukça önemli olup, çatışmanın çözümünde kullanılabilecek yöntemlere dikkat edilmesi gerekmektedir.
Çatışmada öncelikle çatışmanın varlığının taraflarca iyi bir şekilde algılanması ve sonrasında müzakere edilmesi gerekmektedir. Çatışma çözümü ile taraflar arasındaki kalıcı barışı sağlamak ve çatışmayı meydana getiren olumsuz faktörleri ortadan kaldırmak amaçlanmaktadır. Bu amaçla çatışmanın çözümü için ‘’Çatışma Haritalaması’’ yöntemini kullanabiliriz. Çatışma Haritalaması yöntemi ile açıklanmak istenen; Çatışmanın Tarafları, Çatışma Konuları ve Çatışma Tarihi, Çatışma Nedenleri ve Koşulları, Çatışma Bağlamı, Çatışma Dinamiği, Çatışma Sonucu ve Müdahale Yöntemleri dir(ÖZÇELİK,2013,ss.7-10). Bu çatışmada çatışmanın tarafları olarak, Kıbrıs Rumları, Kıbrıs Türkleri, Yunanistan, İngiltere, AB, BM ele alınacaktır. Çatışmanın konuları ve çatışma tarihi ise tarafların hakimiyet mücadelesi, sosyo psikolojik nedenler, ulusçuluk, değer çatışmaları ve çıkar çatışmalarıdır. Çatışmanın nedenleri ve koşulları ise temel insan ihtiyaçlarından oluşmakta olup, milliyetçilik ve ulusçuluk kavramlarının yerleşmesi ve çevresel etkenlerdir. Çatışma bağlamı ise çatışmanın yaşandığı kültürel ortam ve iletişimden oluşmaktadır. Çatışmanın dinamiği ise çevresel etkiler sonucu Kıbrıs Rum Halkının uzlaşmacı olmayan saldırgan bir yapısı öne çıkarken, Kıbrıs Türklerinin ise uzlaşmacı ve yapıcı yapısı göz önüne çıkmaktadır. Çatışma sonucu ve müdahale yönetimi ise iki milletin de egemenliğine dayanan bir Kıbrıs Cumhuriyetinin akibiyetidir.
Tarihin ilk dönemlerinde başlayan Kıbrıs sorunu günümüze kadar halen devam etmektedir. Her zaman siyasi yönü ağır basan ve güncelliğini yitirmeyen Kıbrıs sorunu uluslar arası uyuşmazlıklarla doludur. Adanın stratejik önemi dolayısıyla sorun halen çözülememektedir. Bu sorun son dönemlerde Türkiye AB üyeliğine giriş için bir dayatma tutumu taşımakta ve beraberinde Türkiye’nin bu konudaki sert tutumu AB’nin tutumunun değişmesine belli ölçüde etken olmuştur. Fakat tüm bunlara rağmen AB, adayı tek başına temsilen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin başvurusunu kabul etmiş ve sorunları daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir.
Kıbrıs tarihinden söz ederken bir ulusun tarihinden değil, coğrafi bir bölgenin tarihinden söz edebiliriz. Çünkü Kıbrıs hiçbir zaman tek başına, bağımsız bir ulus devlet olmayan Kıbrıs tarihi doğu Akdeniz’e egemen olan ulusların tarihi ile iç içe geçmiştir.
Kıbrıs meselesi ilk olarak 1954 yılında Birleşmiş Milletler önüne getirilmiştir. Bağımsızlık istekleri sonucunda adada bulunan Türk ve Rumlarla ilgili İngiltere Türkiye Yunanistan arasında Londra ve Zürih te yapılan anlaşmalar sonucunda 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştur. Fakat kısa bir süre sonra Yunanistan ilhak etme çalışmalarına girmiş ve darbe düzenlemiştir. Türkiye Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluş anlaşmaları gereğince adaya müdahale etmiş ve Adanın Kuzey kısmı Türklerin kontrolü altına girmiştir. Türkiye adadaki Türk halkına yapılan acımasız müdahaleye tepki olarak adaya müdahale etmiştir. Bu müdahalenin bir yıl sonrasında Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulmuştur. 1984 yılında Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve 1990 yılında GKRY adanın tamamını temsilen Avrupa Birliğine tam üyelik başvurusunda bulunmuştur. Yunanistan ın AB üyesi olması Kıbrıs sorununu giderek karmaşık bir duruma götürmüştür.
BM ve Kıbrıs Türklerinin savundukları çözüm Federal sistemin uygulanmasıdır. Ancak Güney Kıbrıslılar ve Yunanistan bunu ENOSİS e engel olarak görmekte ve Türklerin bir azınlık olarak yaşamasını istemektedirler. Bu iki görüş incelendiğinde Güney Kıbrıs ın birlikte yaşama düşüncesi uzak görülmektedir. Güney Kıbrıs ın bağımsızlık ve yönetim tezleri yeni bir açmaza yönelteceği düşünülmekteydi. Kıbrıs Türklerinin tarih boyunca esas amacı Rum Yunan etkisine girmemek ve ENOSİS i engellemektir
1950 yılından sonra Kıbrıs Türk halkının benimsemiş olduğu TAKSİM fikri ortaya çıkmıştır. Türk halkının özerk bir siyasal yapıya sahip olmasını amaçlamaktadır. TAKSİM fikri birçok noktada ENOSİS e karşı sunulmuş bir fikir şeklindedir. ENOSİS ve TAKSİM in savunduğu fikirlere karşı ortak yol ise adanın bağımsızlığı olmuştur
AT ve BM Kıbrıs sorunun çözümüne yönelik farklı girişimlerde bulunsa da Denktaş bu konuda taviz vermemiştir. Bunun üzerine AT Denktaş ı aradan çıkarıp Türkiye ile anlaşmaya gidilme yönünde düşünmüştür. Bunun neticesinde AT, Türkiye’ nin üyelik koşulu olarak Kıbrıs sorununun çözüm bulmasını sürüyordu. AT 1990 yılındaki Dublin Zirvesinde yayınladığı bildiri ile Türkiye’nin topluluk ile ilişkilerinin Kıbrıs sorununun başlangıcı kabul edilmiş ve BM çözüm arayışı içindeyken AT Türkiye üzerinden baskıları arttırmaya başlamış(Andiç, 2002). 24 Haziran 1904 de Korfu Adasında gerçekleşen AB Zirve toplantısında yayımlanan ‘’Beyaz Sayfa’’ bildirgesinde Kıbrıs ve AB sürecinde Kıbrıs Malta’nın genişleme programına alındığı ve AB nin bundan sonra bu iki ülkeye öncelik vereceği açıklanmıştır. 3 Temmuz 1990 Kıbrıs Rum kesimi Avrupa Birliğine üyelikte bulunduğu bunun hemen ardından Rauf Denktaş AT’ na üyeliğin doğuracağı sakıncaları belirtti. Rumlar Kıbrıs’ dan varmak istedikleri amaca AB ile ulaşacaklarına inanıyor ve o dönemde gelen çözüm önerilerine sırt çeviriyorlardı.
Kıbrıs Rum hükümetinin AB ne olan üyeliği Türkiye tarafından tepki ile karşılanmıştır. Türkiye bu olaya iki şekilde tepki göstermiştir. İlk olarak Dış ilişkiler Bakanı Ali Bozer AT’ na üyeliği hukuki temelden yoksun ve geçersiz olduğunu ve Ankara nın olumsuz tepkilerini yansıtıyordu. İkinci olarak KKTC ile mutabakat imzalayarak sosyal, kültürel, ekonomik ilişkilerin daha çok derinleştirme kararı almıştır. Bunun için iki ülke arasında pasaportun kaldırılıp kimliğin getirilmesi iki ülke arasında gümrük birliği aşamasında oluşan şartların dikkate alınması gibi değişiklikler gerekirse Türkiye ile birleşeceği izlenimi uyandırıp bir uyarı teşkil etmesi amaçlanıyordu.
1994 yılında Korfu Zirvesinde Kıbrıs’ın AB genişleme programına alınma kararı üzerine KKTC 29 Ağustos 1994 de yeni bir politika başlattıklarını ilan etmiştir. Bu politikaya göre Kıbrıs hukuksal ve siyasal eşit statüye iki halktan biri olduğu kabul edilmediği sürece bir birlikteliğe gidilmeyeceği belirtilmiştir.Sorun üzerinde bir çözüme gidilmeden 1 Mayıs 2004 yılında GKRY AB ye üye olmuştur. Bu zamana kadar KKTC çözüme gitmiyor şeklinde gösterilirken bu zamandan sonra GKRY nin gerçek yüzü meydana çıkmış AB ve ABD tarafından eleştiriler almıştır. GKRY nin KKTC ile birlikte yaşamaya ‘’hayır’’ demesi sorunun daha da devam edeceğinin bir göstergesidir.
AB ye üye ülkeler Türkiye‘ nin 2005 te görüşmelere başlayabilmesi için ‘’Ortak Tutum Belgesi’’ metni hazırlayarak Türkiye’nin Kıbrıs daki stratejik varlığını kaldırmayı hedeflemişlerdir. Fakat Türkiye bu belgeyi imzalamamıştır. Hristofyas ve Talat 21 Mart 2008 de Kıbrıs sorununu görüşmek üzere bir araya gelmişlerdir. Görüşmeler sonrasında Lokmacı Kapısı iki taraflı açılmış ve 21 Mart süreci başlamıştır. Bu zaman zarfında çeşitli komisyonlar kurulmuştur. Bu çalışmaları gözden geçirmek için 23 Mayıs 2008 de Hristofyas ve Talat Ara Bölge de bir araya gelerek görüşmüşlerdir. Toplumun federasyona bağlılıklarını teyit etmişler ve Türk Rum kurucu devletlerinden oluşan tek uluslar arası kimlikli federal bir hükümete sahip olunması açısından hemfikir olduklarını belirtmişlerdir(Bulunç: s.86:Has güler Uludağ, s.171;Demir,364.365). Kıbrıs sorunu devam ederken Rumlar Doğu Akdeniz i ele geçirme planları yapmaya başlamışlardı. Kıbrıs sorununa ek olarak Akdeniz in egemenliği, münhasır ekonomik bölge, petrol arama gibi konularda dahil edilmiştir. GKRY Mısır la 17 Şubat 2003 de, Lübnan la 17 Ocak 2007 de ‘’Münhasır Ekonomik Bölge Sınırlandırma Antlaşması’’ imzalamıştır. Bu davranışı ile KKTC ni hiçe saymış ve diğer devletlerle Doğu Akdeniz i paylaşmaya başlamıştır. İsrail ve GKRY arasında 17 Aralık 2010 da ‘’Münhasır Ekonomik Bölge Sınırlandırma Anlaşması’’ imzalanmıştır. Bu anlaşma gereğince Akdeniz deki münhasır ekonomik bölgelerin sınırları belirlenmiş ve açık denizlere yapılak olan petrol ve doğalgaz çalışmalarının önü açılmış oluyordu. GKRY 19 Eylül 2011 de Doğu Akdeniz de doğalgaz ve petrol arama çalışmaları başlattı ve Türkiye buna tepki olarak KKTC ile ‘’ Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşması’’ imzalanmıştır. Bu anlaşma ile KKTC’nin 12 mil açığında petrol aramaya hak verilmiştir. KKTC, GKRY, Türkiye ve Yunanistan arasındaki sorunun temel nedeni Rum kesiminin adanın tamamından kaynaklarını istediği gibi kullanmak istemesi ve Türk halkının, Türk bölgesindeki kaynakların o bölgedeki halka ait olduğunu savunmasıdır.
1960 da çıkan eşit iki halkın siyasi ortaklığına dayanan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasını Rum kesiminin Kıbrıs ı Kıbrıs Rum Cumhuriyetine dönüştürmek istemesiyle ihlal ettiği düşünüldüğünde Rum kesimi sorunu ortaya çıkaran taraftır. GKRY’ nin Türk kesiminin haklarını hiçe sayarak AB ye üye olur kabul edilmesi ulusal ve uluslar arası hukuk anlamında bir ihlali içermektedir. 1960 Antlaşmalarının geçerliliğini koruduğu süre zarfınca Kıbrıs’ın bir bütün olarak değil de bölünmüş bir vaziyette AB ye üye olması, bu durumunun hiçbir hukuki dayanağı yoktur, bir hukuk ihlalini içermektedir ve siyasi bir desteği yoktur. AB’nin Kıbrıs konusundaki tutumu sadece Yunanistan’ın işine yaramış ve sorun daha da çıkmaza sürüklenmiştir.
Sonuç olarak tüm bu gelişmelere bakarak Kıbrıs da olan sorunun asıl çözümü tarafların eşitliğinin kabul edilmesidir. Kıbrıs Rum halkı bu soruna tepkisini referandum ile vermiş ve AB ye de vaziyeti izah etmiştir. Türkiye bu konuda barışçıl ve çözüme yatkın bir tutum sergilemektedir. Burada AB ve ABD ye düşen görev gerekli konularda adımlar atılmalı ve KKTC nin ambargoları kaldırılmalı ve KKTC bağımsız bir devlet olarak uluslar arası sistemde yerini almalıdır. Kıbrıs Rum kesiminin dinlenildiği gibi Kıbrıs Türk kesiminin de uluslar arası sistemde tanınması, söz hakkı verilmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Taraflar birbirlerini tanımalı ve sorunlarını çözmek için birbirlerine adım atılmalıdır. Kıbrıs sorunu hem Kıbrıs halkını hem de Türkiye’yi olumsuz yönde etkilemekte ve yıpratmaktadır. Sorunu konuşmak yerine problem çözücü yöntemler geliştirilmeli ve sorun yakın zamanda çözülmelidir.
Seda YARAMIŞ
Çankırı Karatekin University
İnternational Relations Student