KEMAL AKSEZGİN SOL REKLAM 1
Zümrüt MobilyaYamaçlar Yapı
GÖZÜPEKTEL
BOŞ REKLAM ALANII
Mestanoğlu
japon iş makinaları
ALTIN SATIR
SAFİR KUYUMCULUK
Akhisar Çeşme Kasabı
ALGİ OTO ELEKTİRİK
HASCANLAR
Zeytinkent Sürücü Kursu
AKM
Akhisar Metronom Radyo İstek Hattı
Akhisar Nöbetçi Eczaneler
Akhisar Sezgin Ticaret
SAĞLAM SÜRÜCÜ KURSU
Akhisar Metronom Haber
Akhisar Motorcu Tonton
SOYDEMİR GRUP
OTO KAR SAĞ TARAF
ÇAĞDAŞ SÜRÜCÜ KURSU
LİSE CAMYamaçlar Yapı

Güncel

Önce Eleştirdi Sonra Kınadı!

Önce Eleştirdi Sonra Kınadı!

4 Mart 2012 Saat: 15:24
Önce Eleştirdi Sonra Kınadı!
Önce Eleştirdi Sonra Kınadı!
DAYIOĞLU KASABI


 

Akhisar Atatürkçü Derneği (ADD) Akhisar Şube Başkanı Av. Günhan Bakırlıoğlu, yönetim Kurulu üyeleri, Ahmet Kayalı İş Hanın Birinci katında dernek Lokalinde Saat 14.00’te, 3 Mart 1924 tarihinde üç büyük devrimi kurtlarken, 4+,4+,4+ kesintili eğitimi ve Bölücü terör örgütünün sözcüsü bir milletvekilinin Atatürk’e diktatör demesini eleştirdi. ADD’nin yaptığı basın açıklamasına ADD yönetim kurulu, üyeleri ve Eğitim-İş Akhisar temsilci başkanı Ali İlhan yönetim kurulu üyeleri katıldı. Basın açıklamasını ADD Başkanı Av. Günhan Bakırlıoğlu okudu.

 

ADD Başkan Av. Günhan Bakırlıoğlu'nun okuduğu basın açıklamasını tam metni:


BASIN AÇIKLAMAMIZ


3 Mart 1924 tarihi, ulusumuzun geleceği için yapılan üç büyük devrimin tarihidir. Genç Türkiye Cumhuriyetinin sağlam temeller üzerine oturması için Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının cesur ve akılcı atılımları ile üç önemli devrim yasasının kabul edildiği 3 Mart 1924’te çıkarılan yasaları, Cumhuriyetimizin kurulmasından hemen sonra aydınlanma devriminin başlangıcı saymak gerekir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 3 Mart 1924’te çıkardığı kanunlar bir “Laiklik Üçlemesi”dir.


3 Mart 1924 tarih ve 429 Sayılı: ŞER’IYE VE EVKAF VE ERKÂNI HARBİYE-I UMUMIYE VEKALETLERI’NTIN ILGASINA DAİR KANUN
Bu kanunlaşeriye ve Evkaf Vekâleti (bakanlığı) kaldırılmış, Din İşleri ile Devlet işlerinde ayrıştırılma başlamıştır. Vakıf işleri “Vakıflar Genel Müdürlüğü”ne bırakılmıştır; emperyalizme karşı başlatılan Kurtuluş Savaşı’nın olağanüstü sürecinin TBMM’nin kurulmasının tamamlanmasıyla, Ordunun, erk olarak “Devlet Yönetimi”nden ayrılması kabul edilmiştir.


3 Mart 1924 tarih ve 430 Sayılı: TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNU


Cumhuriyet’ten önce eğitim kurumları, ağırlıklı olarak ulusal bir nitelik taşımaktan uzaktı. Okullar, birbirine kapalı dikey kuruluşlar halinde, üç ayrı kanalda yapılanmıştı. Bu yapılanma içinde, ilk ve en yaygını, Kur’an öğretimine, Arapça’ya, ezberciliğe dayalı mahalle mektepleri ve medreseler; ikinci olarak yenilikçi Tanzimat okulları, idadiler ve sultaniler; Üçüncü olarak da yabancı dilde öğretim yapan kolejler ve azınlık okulları yer almaktaydı. Bu üç kanalda üç ayrı görüşün, üç ayrı yaşam biçiminin, en sonu üç ayrı çağın, “birbiri ile örtüşmez insanı” yetiştirilmekteydi. Bu eğitim sistemi ile ulusal kültürü güçlendirmek ve ulusal birliği sağlamak olası değildi. Bu yasa ile üç ayrı eğitim sistemi birleştirilmiştir; Birinci kanaldakiler kapatılmış, ikinciler geliştirilmiş, üçüncüler ise Eğitim Bakanlığı’nın denetim ve gözetimine alınmıştır. “Öğretimin Birleştirilmesi” anlamına gelen Tevhidi-i Tedrisat Yasası’nın en önemli sosyal özelliği ise, eğitim sisteminin demokratikleştirilmesi ve eğitim alanında laikliğin eyleme dönüştürülmesidir. Anılan Yasa ile getirilen düzenlemeler laik eğitim yolu açılmıştır. Şer’iye ve Evkaf Vekâleti 439 sayılı yasa ile kaldırılmış özel vakıflarca yönetilen tüm medrese ve mektepler Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır. Şer’iye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılması ile buradan mekteplere ve medreselere ayrılan vakıflara ait kaynaklar, ulusal eğitim bütçesine geçirilmiştir.


3 Mart 1924 tarih ve 431 Sayılı: HİLAFET’İN İLGASINA VE HANEDANI OSMANİ’NİN TÜRKİYE CUMHURİYETİ MEMALİKİ HARİCİ’NE
ÇIKARILMASINA DAİR KANUN


İlk dört halife seçimle iş başına gelmesine rağmen, Emeviler zamanında bu sistem değiştirilmiş ve halifelik makamı babadan oğula geçer duruma getirilmişti. Abbasiler devrinde de bu saltanat dönemi devam etti. Aslında İslamiyet’in ilk yıllarında bu sistem bu şekilde işlemiyordu. Ancak daha sonraki devirlerde bu sistem amacı dışına çıkarılmış ve sadece saltanat haline dönüştürülerek belli bir zümrenin emrinde yanlış kullanılır hale getirilmiştir.


Halifelik zaman içerisinde Osmanlı Devleti tarafından kullanılmaya başlanmıştı. Bu durum bağımsızlığını kazanmış Türk Devleti’nin karşısında bir sorun olarak duruyordu. 1 Kasım 1922 tarihinde saltanat ve halifelik makamı birbirinden ayrılmış, saltanat tamamen kaldırılmış, halifenin yetkileri de sadece dini konular ile sınırlı bir hale getirilmişti. Halifelik makamında son olarak görevde bulunan Abdülmecit Efendi’nin de devlet işleri ile uğraşma girişimleri göz önüne alındığında, halifelik makamının gereksiz olduğu ve devlet adına sorunlar oluşturduğu gerçeği apaçık ortada duruyordu. Atatürk bu sorunun biran evvel halledilmesi için çalışmalarda bulundu. 1 Mart 1924 tarihinde Atatürk’ün mecliste yaptığı konuşma ile halifeliğin kaldırılması gerektiği herkesçe kabul gördü. Hilafetin kaldırılması olarak özetlenecek bu kanun ile teokratik devletin simgesi olan hilafet tarihe karışmış, Osmanlı Hanedanları Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışına çıkarılmıştır. 3 Mart 1924’te çıkarılan bu kanunlar üçlemesi Türkiye’yi Laikleştiren yasalardır. 3 Mart “Laiklik Üçlemesi” birbirlerini tamamlayan, birbirine domino etkisi yapan bir devinimin birleştirici başlangıcıdır. Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti’nin yapı taşıdır. Bu yapı taşının yerinden oynatılması din-mezhep ayrılıklarına; kaldırılması etnik-ırk-soy-sop ayrışmasına ve en sonu Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünerek yok oluşuna dönüşecektir.


3 Mart Devrim yasaları günü, büyük Türk Milleti’ne kutlu olsun!


Cumhuriyetin ilk yıllarında ulusal eğitim politikamız, “çağdaşlaşma” çabaları ile bütünleştirilmiştir. Bireyin okur-yazar olmasının; üretimde verimliliğin ve kalkınmanın anahtarı olduğu kabul edilmiştir. Bu nedenle kitle eğitimini, daha açık bir deyişle okuma-yazma seferberliğini, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk başlatmıştır. Eğitim açısından daha da önemlisi, Ulus Okullarının (Millet Mekteplerinin) başöğretmenliğini bizzat Atatürk üstlenmiştir. Atatürk’e göre eğitim 1923 aydınlanmasının altyapısı, hatta harcıdır. Bu bağlamda Atatürk’ün başlıca eğitim ilkeleri nelerdir? Eğitim ulusal olmalıdır. Eğitim bilimsel olmalıdır. Eğitim laik olmalıdır. Eğitim karma olmalıdır. Eğitim uygulamalı olmalıdır. Atatürk’e göre “Bir ulusun gerilemesi de yükselmesi de eğitimin ulusal olup olmaması ile ilgilidir”. 0, hep eğitimin ulusal değerlere dönük olmasını istemiştir. Atatürk’e göre ulusal olmayan eğitimimiz, yüzyıllardan beri süregelen yıkımlarımızın temel nedenidir. Mustafa Kemal, 22.9.1 924 tarihinde Samsun’da öğretmenlere yaptığı konuşmada bu konuya açıklık getirmiştir “Ben burada yalnız yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni kuşaklara vereceği eğitimin milli eğitim olduğunu kesinlikle belirttikten sonra diğerleri üzerinde durmayacağım, ne demek istediğimi kısa bir örnekle açıklayacağım: Efendiler! Yeryüzünde üç yüz milyonu aşkın Müslüman vardır. Bunlar ana, baba, hoca eğitimiyle eğitim ve terbiye almaktadırlar. Ancak üzülerek söylüyorum, işin gerçek olan yanı şudur ki, bütün bu milyonlarca insan şunun ya da bunun kölesi durumundadır. Aldıkları dini eğitim onlara bu kölelik zincirlerini kırabilecek insanlık değerlerini vermemiştir, veremiyor. Çünkü, eğitimlerinin hedefi milli bir eğitim değildir

 

DERNEĞİMİZİN, “12 YILLIK KESİNTİLİ ZORUNLU EĞİTİM YASA TASARISI” HAKKINDA TBMM EĞİTİM ALT KOMİSYUNUNA VERDİĞİ KISA GÖRÜŞ:
1. Bir ulusun geleceğini eğitim belirler. Eğitim, her türlü kalıplaşmış düşünceden uzak, Özgür aklı geliştirecek, bilimin esas olduğu bir nitelik taşımalıdır. Ulusal eğitim politikaları, bir yandan yurttaşın, içinde yaşayacağı toplumun gereksinimleri, diğer yandan ulusal ve evrensel değerler dikkate alınarak belirlenmelidir: Eğitim; çağdaş-laik-ulusal-bilimsel-karma ve kamusal olmalıdır. Bu hedeflere ulaşmanın öncelikli yolu temel eğitimdir. Temel eğitim; yurttaşa kişisel ve toplumsal sorunları çözmede ve üretken olmada temel nitelikleri kazandırır. Bu anlamda kesintisiz temel eğitim; çocuklara bir üst öğrenime kadar geçen sürede, aynı tip eğitim programının uygulanması ile; aynı yaştaki çocukların ortak temel eğitim almalarını, farklı okul ve programlara yönlenmemelerini, farklılaşmamalarını sağlar. Ulus için ortak değerler bu süreçte kazanılır. Örnek gösterilen ABD - İngiltere - Fransa gibi ülkelerdeki temel eğitimde de bu ilke göz ardı edilmemiştir. 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim sistemi başarılı olmuştur. Amaç, eğitime katılımın arttırılması, eğitimli insan gücünün arttırılması ise; evet başarılı olmuştur.

 

1. 5. sınıftan sonra okul ile bağlantısı kopabilecek 3,5 milyon çocuk kesintisiz eğitim sayesinde eğitimine devam etmek imkânı bulmuştur.
2. 6- 13 yaş gurubunda okullaşma oranı yüzde 99 olmuştur.


3. Okul öncesi eğitimde (halkın ve Sivil Toplum Kuruluşlarının desteği ile) okullaşma oranı yüzde 11’den yüzde 30’Iara çıkmıştır.
4. Engelli çocukların topluma, yaşama katılmaları bu yolla ivme kazanmıştır.


5. Küçük yaşta çocukların temel eğitim dışı kalmaları, ucuz emek tüccarlarının eline düşmeleri önlenmiştir.
6. Küçük yaştaki kız çocuklarının eğitim dışı bırakılarak toplumdan, iş hayatından soyutlanması (çocuk gelinler) önlenmiştir. Kız çocuklarının, 8 yıllık kesintisiz eğitimin başladığı 1997-1998 döneminde okullaşma oranı, ilköğrenimde yüzde 79, ortaöğretimde yüzde 32 iken, bugün ilköğrenimde %98, ortaöğrenimde yüzde 64’tür.


7. Kesintisiz eğitim; kız çocuklarının okullaşmasını arttırdığından, kadının toplumda eğitimli genç, anne, iş kadını ve siyasette üretken olarak yer almasının önü açılmıştır. Bugün 15 yaş üstü 20 milyon kadının evde üretim dışında olduğu göz önüne alındığında kesintisiz eğitimin hem önemi, hem de başarısı anlaşılır.


111. 4+4+4 kesintili eğitim ne getiriyor:


1. Getirilen tamamen siyasi projedir. Hiçbir bilimsel veriye dayanmamaktadır.
2. Taslak zorunlu eğitimi 4 yıla indirerek okullaşma oranını aşağı çekmeyi hedeflemektedir.
3. İlk 4 yıl sonrası 10 yaşında kız, erkek çocuklarına 3 seçenek sunuluyor;

 

a) Özellikle kız çocuklarına “evde otur, çalışma, erkek egemen toplumda adın olmasın” denmektedir. (Açık öğretim projesinin şimdilik geri çekilmesi zihniyeti örtmüyor)
b) 10 yaşındaki çocukları işveren elinde ucuz emek (çırak) yapmaktadır. (Çıraklık yaşının 10’a indirilmesi tesadüf değildir)
c) 10 yaşındaki ezbere açık körpe beyinleri yeniden açılması planlanan İmam Hatip Liselerinin orta kısımlarına yönlendirme amacı öncelikli amaç olarak gözükmektedir.
d) Engelli çocukların yeniden toplumdan dışlanması anlamına gelmektedir.
4. Amaç belli; Çağdaş - laik eğitimden, bu temel eğitimin her türlü kıskaca rağmen Özgür beyinler yetiştirmesinden duyulan rahatsızlık bu tasarının gizli (aslında açık) nedenidir.

Basın açıklamamızda son olarak bir kınamayı dile getireceğiz.


Bölücü terör örgütünün sözcüsü bir milletvekili Atatürk’e diktatör demiş.


Milli mücadelede Yunanlılarla birlik olmuş, Teali-i İslam Cemiyetinin kurucusu ve başkanı, milli mücadele karşıtı, Alemdar ve Mahvil’in yazarlarından İskilipli Atıf Hoca’yı övmek için Atatürk’e diktatör diyen konuşmacıyı ne yazık ki bazı AKP Milletvekilleri de alkışlamışlardır. O Atatürk ki, yıkılmış, viran olmuş bir Osmanh’nın küllerinden, padişahın kullarından, şıh-şeyh gibi din bezirgânlarının elinde tutsak bir halktan, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesillerin yaşadığı, çağdaş bir cumhuriyet kurmuştur. 60 yılı aşkın bir süredir devrim karşıtlarının saldırısı nedeniyle kalıntılar tam olarak temizlenememiştir. Atatürk’e saldıran bölücü terör örgütü temsilcisi de bu kalıntıların bir ürünüdür. Her türlü saldırıya karşın, ülkesi ve milletiyle bütünlük arz eden çağdaş Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacaktır. Atatürkçü Düşünce Derneği

-----

-----